Kategoriler
Avrupa: Halkların Siyasal Birliği
  • Barkod (ISBN)
  • :
  • 9789753423793
  • Fiyat
  • :
  • Ürünü Talep Ediniz
Ürün Özellikleri

Avrupa Birliği ile ilgili bütün tartışmalar, Türkiye&rsquonin muhtemel üyeliğinin ne getirip ne götüreceği üzerinde yapılıyor. Avrupa monoblok, çelişkisiz, belirlenmiş düz bir çizgi üzerinde ilerleyen bir bütünlük olarak algılanıyor. Bu bakış açısı Avrupa&rsquoyı yeni, açılımları olan bir siyasal yapılanma olarak değerlendirilecek bilgi ve kavrayıştan yoksun.
Avrupa, işte bu zaafa cevaben yazılmış bir kitap. Son yirmi yıllık tarihiyle Avrupa&rsquoyı sosyal / siyasal bilimler açısından engin bir deneyim alanı olarak gören yazar, Avrupa Birliği&rsquoni, başta Rawls ve Habermas olmak üzere siyaset felsefesindeki belli konumlar karşısında değerlendiriyor. Bu eleştirel, kuramsal değerlendirme kitabın ana gövdesini oluşturuyor. Ek bir bölüm olarak sunulan &ldquoAvrupa Birliği-Türkiye İlişkileri&ldquonde ise yazar son dönem gelişmelere dair görüşlerini dile getiriyor.
(Arka Kapak)
Radikal rock grubu Noir Desir&rsquoin son albümü &ldquoDes Visages des Figures&ldquode &ldquoAvrupa&ldquo adlı bir parça yer alıyor. Bu parçada en hoşuma giden yan, parçanın girişindeki kâh Kuzey Afrika ritmlerini, kâh Balkan ezgilerini hatırlatan giriş kısmı. Avrupa adlı bir parçaya bu şekilde başlandığında, Avrupa hakkındaki genelgeçer düşüncelerin de dışına çıkılmış demektir. Nitekim Noir Desir grubu da bunu yapıyor. Brüksel bürokratları ve küresel şirket yöneticilerince vazedilen, yalıtılmış, beyaz, tarihi ve dini bağlarla birbirine kenetlenmiş, dünyanın en zengin ekonomik bölgelerinden birisindeki mutlu bir hayattan haberler vermek yerine, Avrupa&rsquoya doğrudan bir eleştiri yöneltiyor:
&ldquoSevgili yaşlı Avrupa /... aristokrat ve liberter, işçi ve burjuva, koca asırlar ve yıkılan anıtlarla renklenmiş ve süslenmiş. /... Şu an Avrupa&rsquoya çalışıyoruz: /... Bu mu istediğin, al sana, kariyer okulları, ve işte &ldquoglobal business dialog&ldquo ya da &ldquoelectronic commerce&ldquoin yaratıcı patronları, tünemişler sırıtarak imtiyazların üzerine /...&ldquo
Yaklaşık yirmi dakika süren bu destansı parça, Avrupa Birliği ile ilgili tüm gerçekliği olduğu gibi gözler önüne seriyor. Burada Avrupa Birliği&rsquonin yarattığı hayal kırıklığı bütün çıplaklığıyla yer almaktadır: &ldquoBatı&rsquonın gündüzü, Doğu&rsquonun gecesidir. / Ben faşist değilim ama, Fransa yine de peynirlerin kraliçesidir. / Profesör Turnusol bir soytarıdır. Altı defa. / Dökülen kanlar, panayır devlerinin çay fincanlarıdır. /... Küçük manken kızlar, Avrupa&rsquonın seçilmişleridir. S... edin güvenliği /...&ldquo
Noir Desir&rsquoin sözlerindeki sertlik Avrupa halklarının AB&rsquoye yönelik öfkesini de yansıtıyor. Bu öfke aslında sosyal demokrat hükümetler marifetiyle sosyal devletin ortadan kaldırılmasına karşıdır. Bilindiği gibi, 1990&rsquoların sonunda AB üyesi 15 ülkenin 11&rsquoinde sosyal demokrat hükümetler işbaşındaydı. Sosyal demokratlar AB düzeyindeki iktidarlarını doğru biçimde kullanamadılar. Bunun nedeni, Avrupa sosyal demokratlarının artık dayanışmacı ve eşitlikçi politikaları bırakıp yeni liberal ideolojinin hakiki temsilcisi olmaya soyunmalarıdır. Sosyal demokratların küreselleşme hayranlığı ve neoliberal ideolojilere yakınlığı sadece iç politikada değil, AB düzlemine de yansıyan olumsuz sonuçlar doğurdu. Nihayetinde AB açısından tarihi bir fırsat kaçırılmış oldu.
Avrupa&rsquoda yükselen yeni faşizmi ya da moda deyimle aşırı sağ popülizmi başka nasıl yorumlayabiliriz? Avusturya&rsquoda Haider&rsquole başlayan, İtalya&rsquoda Berlusconi ve Fransa&rsquoda Le Pen&rsquole devam eden aşırı sağa kayış, Almanya gibi ülkelerde düzen partilerini seçmenin milliyetçi duygularına hitap etme konusunda bir yarışa sürükledi. Avrupa&rsquoda merkez sağı yoketme pahasına yükselen aşırı sağ olgusunu nasıl açıklamalıyız? Sol eğilimlerin yerini sağ eğilimlere bırakması döngüsel bir gelişmeye işaret etmiyor. Aynı anda neredeyse bütün Avrupa&rsquoya yayılan aşırı sağ yükselişi sosyal demokratların neoliberal politikalara yaslanmasına bir tepki olarak değerlendirebileceğimiz gibi, bunu Avrupa düzleminde uzun süredir yürütülen neoliberal depolitizasyona karşı sahte bir siyasallaşma olarak da görebiliriz. İster aşırı sağ popülizm, ister yeni faşizm adını verelim, Avrupa&rsquoda aşırı sağın yükselişi siyasal bir tepkiye işaret ediyor. Daha doğrusu, sahte ya da değil, siyasetin ekonomi ve hukuk tarafından ehlileştirilmesine karşı bir tepkiyi dile getiriyor.
Sosyal demokrat hükümetler ellerine geçen tarihi fırsatı kaçırarak AB&rsquoyi sosyal Avrupa mekânı içinde demokratikleştirmekten de vazgeçmiş oldular. İnsanın aklına, mevcut Avrupa oydaşmasında hiçbir değişiklik yaratmayı hedeflemeden, nasıl sol bir politika yapılabileceği sorusu geliyor. Bu soruya verilecek cevap daima olumsuz olacaktır. Nitekim sosyal demokratlar diğer konularda olduğu gibi, bu sorun karşısında da neoliberalizmin çerçevesinden çıkmayarak ağır bir bedel ödemek zorunda kaldılar. Korkarım, ödemeye de devam edecekler.
AB düzeyindeki aşırı sağ yükselişi siyasal bir tepki olarak kabul etmek durumundayız. Kuşkusuz bu tepki, sahici bir siyasal alternatif üretmekten uzaktır. Çözümü kısmi, içe kapanmacı ve dışlayıcı bir niteliktedir. Sosyal demokratlar sadece tarihi bir fırsat kaçırmakla kalmadılar, aynı zamanda Avrupa halklarının gözünde solun bir bütün olarak alternatif politika üretmedeki yetersizliğine kanıt oluşturdular. Örneğin, Fransa&rsquoda yaklaşan genel seçimler öncesinde Le Monde gazetesinin Paris&rsquoin değişik bölgelerinde yaptığı anketlerde 24 yaşın altındaki göçmen ve yoksul bir ailenin çocuğu olan genç seçmenlerden birisinin, kendi yaşıtı solcuları burjuva ailelerinin sorunsuz çocukları olarak tanımlayıp Le Pen&rsquoi kendi sorunlarına daha duyarlı olacağını düşündüğü için seçeceğini söylemesi, üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir olgu (Frankfurter Rundschau, 7 Haziran 2002).
Avrupa&rsquoda yükselen aşırı sağ her ne kadar AB&rsquodeki depolitizasyona karşı siyasal bir tepki olarak anlaşılmak durumunda olsa da, aklımızda tutmamız gereken şey, bu tepkinin hiçbir zaman gerçek bir siyasetin kurucu unsuru olamayacağıdır. Brüksel&rsquoe karşı yeni faşizm hiçbir biçimde alternatif bir demokratik siyaset olamaz. O halde herhangi bir yanlış anlamaya izin vermeyecek bir biçimde şu hususun altı ısrarla çizilmelidir: AB&rsquoyi demokratik bir siyasetin yörüngesine oturtacak olan güçler, AB içindeki sosyal hareketlerin eseri olacaktır.
AB&rsquonin sorunları olduğu reddedilemez bir gerçeklik olarak ortada duruyor. En önemli sorun, AB&rsquonin hâlâ gerçek bir siyasal birlik olamamasından kaynaklanmaktadır. Değişik düzeylerdeki Avrupa eliti AB demokrasisini bir haklar kataloğuna indirgemeye çalışsa da, demokrasi hiçbir zaman sadece bir hukuki mesele olmadı. O halde sorun, AB&rsquoyi gerçek bir siyasal birlik haline dönüştürebilecek demokratik bir siyaset anlayışı geliştirmekte yatmaktadır. Bunu gerçekleştirirken önceliği, Habermas&rsquoın yaptığı gibi, bir Avrupa anayasasına vermek pek de gerçekçi değildir. Çünkü sorun, olası bir Avrupa Birleşik Devletleri kurarak kamu otoritesinin hiyerarşik yetkilerini düzenleme sorunu değildir. Avrupa halklarını dışarıda bırakıp anayasayı siyasal bir belge olmaktan çıkaran yaklaşımların, sorunun çözümü olmak bir yana, sorunun özünü oluşturduğu iddia edilebilir.
Türkiye&rsquoden AB&rsquoye bakarken temel bir yanlışlık yaptığımızı düşünüyorum. AB&rsquoyle ilişkilerdeki bütün tartışma, üyeliğin bize ne getirip ne götüreceği üzerinde yoğunlaşıyor. Kuşkusuz bunda kendi başına bir yanlışlık yok. Ama en azından bize ne getirip ne götüreceğini sürekli tartıştığımız bu &ldquogarabetin&ldquo ne olduğunu da bilmemiz gerekmez mi? Tartışmaya AB eksenini de katarsak, Türkiye&rsquonin AB üyeliğinden ne kazanacağını daha akılcı bir biçimde hesap etmenin yanı sıra, bu birliktelikten AB&rsquonin de neler kazanabileceğini sormamız yerinde olmaz mı? Böylelikle sorunu tek yanlı ve eksik bir biçimde değerlendirme hatasından da kurtuluruz. AB tartışılırken, Kıbrıs meselesinden Gümrük Birliği&rsquonin yarattığı sıkıntılara, AB üyeliğinin emperyalist sömürüye daha da açılmak anlamına gelişinden, üyeliğin Türkiye&rsquonin demokratikleşmesinin tek koşulu olduğu iddiasına kadar güya Avrupa hakkında neredeyse her şeyi tartışıyoruz, ancak çoğu kez insanın aklına acaba aynı AB&rsquoden mi bahsediyoruz sorusu geliyor. AB karşıtları açısından mesele görece kolay: Bu görüşte olanlara göre, AB ulusal bütünlüğü tehlikeye düşüren Batı emperyalizminin kaynağıdır ya da bir Hıristiyan kulübüdür. Bu görüşü savunanların başvurduğu ikinci yol ise, ülke içindeki Avrupaperverlerin profiline bakarak kendilerini tanımlamalarıdır. AB&rsquoyi ülke içinde savunan kesimlerin kimliği, AB karşıtlığı için yeterli bir dayanaktır. Esasen bu yaklaşımla doğrudan bir paralellik arzetmemekle beraber, nihayetinde AB karşıtı bir başka yaklaşımdan daha sözedilebilir ki, bu yaklaşım ulusüstü siyasal birliklere ilke olarak karşı değildir, ama AB&rsquoye karşıdır. Ulusal kaygılarla etnik, kültürel, dini ve siyasal kaygıların çoğu zaman içiçe geçtiği birinci yaklaşımla kıyaslandığında, ikinci yaklaşımın avantajı AB karşıtlığını tamamen siyasal gerekçelere dayandırması ve olası başka alternatifleri gündeme getirmesidir.
Noir Desir ile başladık, onunla bitirelim. Roll dergisiyle yaptıkları söyleşide &ldquoAB Türkiye&rsquodeki farklı kesimler için demokratikleşmeyi ve ABD hegemonyasına karşı bir gücü temsil ediyor. AB bizim gibi ülkeler için bir umut kaynağı olabilir mi, yoksa bütün bunlar bir yanılsama mı?&ldquo sorusuna şu şekilde karşılık veriyorlar: &ldquo... AB&rsquoye girme doğrultusunda çalışanlar neden Avrupa&rsquoya girmek istediklerini sorguladıkları sürece bir umut olabilir. ... Ama AB&rsquonin de aynı kaygıları paylaşması lazım. Ve asıl dertleri kendi çıkarları ve egemenlikleri değil, bunlar olmalı. ... Avrupa&rsquoya yönelik beklentileriniz Brüksel&rsquoin teknokrat söyleminde yeterince yer bulamıyor. O çok yapısal bir söylem, en ufak bir ütopyadan, anlamdan yoksun. ... Avrupa fikri politik olarak neredeyse bir hiç, tamamen ekonomik bir yapı. Evet, şimdi ortak bir paramız var ve tek diyebileceğimiz şu: Ee, n&rsquoapalım? Ama en azından bütün bu anlamlı beklentileri Avrupa&rsquonın kalbinde biraraya getirmeyi ve öyle bir denge kurmayı deneyebiliriz...&ldquo
(Önsöz, s. 7-10)


Avrupa: Halkların Siyasal Birliği
Axess Kart

T.Tutar
Toplam
1
4 TL
4 TL
2
2,02 TL
4,04 TL
3
1,35 TL
4,04 TL
4
1,01 TL
4,04 TL
5
0,81 TL
4,04 TL
6
0,67 TL
4,04 TL
7
0,58 TL
4,05 TL
8
0,51 TL
4,05 TL
9
0,45 TL
4,05 TL
Maximum Kart ile

T.Tutar
Toplam
1
4 TL
4 TL
2
2 TL
4 TL
3
1,33 TL
4 TL
4
1 TL
4 TL
5
0,8 TL
4 TL
6
0,67 TL
4 TL
7
0,57 TL
4 TL
8
0,5 TL
4 TL
9
0,44 TL
4 TL
Yapı Kredi World

T.Tutar
Toplam
1
4 TL
4 TL
2
2,07 TL
4,14 TL
3
1,37 TL
4,12 TL
4
1,04 TL
4,16 TL
5
0,83 TL
4,17 TL
6
0,69 TL
4,14 TL
7
0,6 TL
4,19 TL
8
0,52 TL
4,2 TL
9
0,47 TL
4,21 TL
VakıfBank World

T.Tutar
Toplam
1
4 TL
4 TL
2
2,07 TL
4,14 TL
3
1,37 TL
4,1 TL
4
1,04 TL
4,16 TL
5
0,83 TL
4,17 TL
6
0,69 TL
4,14 TL
7
0,6 TL
4,19 TL
8
0,52 TL
4,2 TL
9
0,47 TL
4,21 TL
Diğer Kredi Kartları : 4,00 Peşin(Tek Çekim)
Bu ürün için daha önce hiç yorum yapılmamış. İlk Yorum yapan ilk siz olun.
Copyright © Mekatronik Yazılım. Tüm Hakları Saklıdır...