Ürün Özellikleri
Batman Lisesi&rsquonin en başarılı öğrencilerinden L., istediği gibi giyinebilen, istediği kişiyle görüşebilen bir genç kızdı. 19 yaşında ölümü seçti. Babası &ldquoNeydi bizim suçumuz?&ldquo diye sordu. Kız kardeşi B. ise &ldquoİntihar sadece ölüm müdür?&ldquo diye sordu ve ekledi: &ldquoBir genç kızın kafasını oynatması da, hiçbir işe yaramaması da intihardır.&ldquo B. ikinci çocukları da intihar etti dedirtmemek ve babasını hepten yıkmamak için kendi intiharını erteledi. Ama Batman&rsquoda genç kız ve kadınlar ölüme yönelmeyi sürdürüyorlar. Bir zamanlar faili meçhul cinayetlerin başkenti olarak ünlenen bu kent, artık dünya ve Türkiye ortalamasının çok üstünde rakamlara ulaşan kadın intiharlarıyla anılıyor.
Medya, birçok olayda olduğu gibi bu konuda da, insani olanı arka plana itip reyting ve satış kaygısıyla hareket ediyor. Sorunu anlama ve çözüm önerilerini tartışmaya açma yerine tüm Batman&rsquoı ve kadınları rencide ediyor.
Batman&rsquoda Kadınlar Ölüyor ise öncelikle &ldquoNeden Batman?&ldquo, &ldquoNeden kadınlar?&ldquo ve &ldquoNeden şimdi?&ldquo sorularını soruyor. Gazeteci Müjgan Halis, intihar girişiminden sağ kurtulmuş olan kadınlarla ve hayatlarını kaybedenlerin yakınlarıyla yaptığı yüz yüze görüşmelerde bu soruların cevaplarını arıyor. Ardından sözü, valilikten belediyeye, barodan HADEP&rsquoe ve Diyanet&rsquoe kadar, ilgili ve yetkililere veriyor. Kitapta Dicle Üniversitesi ile söz konusu kuruluşlardan bazıları tarafından hazırlanan beş ayrı raporun önemli bölümlerine de yer veriliyor.
(Arka Kapak)
Batman&rsquoı önce petrolüyle tanıdık. Ardından 20 yılı bulan çatışma ortamında faili meçhuller kenti olarak girdi gündemimize. Hizbullah&rsquoın doğup palazlandığı kent olarak kazındı hafızalarımıza. Peşi sıra &ldquoölüm evleri&ldquo, &ldquodomuz bağları&ldquo geldi. PKK lideri Abdullah Öcalan&rsquoın Türkiye&rsquoye getirilip tutuklanmasıyla birlikte, önce çatışmalar dindi, ardından tüm bölgede olduğu gibi Batman&rsquoda da görece bir huzur ortamı yaşanmaya başlandı. Hizbullah&rsquoa yönelik yürütülen operasyonlarla birlikte ise, faili meçhul cinayetler dönemi sona erdi.
Ancak &ldquohuzur&ldquo kavramının gölgede kalması, kentin yeniden olumsuz şeyler çağrıştırması için uzun bir zaman geçmesi gerekmedi Batman bir süreden beri &ldquokadın intiharlarının başkenti&ldquo diye anılır oldu.
Önceleri hiç kimsenin haberi olmadı, yiten genç yaşamlardan. Rakamlar dünya ortalamasının üstüne çıkınca ve yine bizden önce, dünya kamuoyunun dikkatini çekince, Türkiye gündemine de mecburen girdi. Batman&rsquoda bir şeyler oluyordu, sanki birileri düğmeye basmıştı ve &ldquoartık yaşamaya değmez&ldquo denmişti.
Batmanlı kadınların intiharları, toprak koktuğu için, &ldquoOra&ldquo koktuğu için baş tacı ettiğim bir &ldquoeski&ldquo dostun klavyesinden dökülen satırlarla girdi gündemime. Klavyenin yanı başında duran artık içemediği buzlu kolasını yudumlarken yazdığı ve &ldquosoldan sağa altı harfli, Doğu&rsquoda bir petrol kenti&ldquo cümlesiyle biten makale ile, kentin girişindeki petrol pompası bir kez daha canlandı hafızamda. &ldquoDışarıda gürül gürül akan hayata perde arasından bakan Batmanlı genç kızlar&ldquo, o satırlardan sonra bir vicdan azabı gibi dikildi karşımda.
Gazete haberlerinden bir okuyucu olarak izlediğim Batman intiharları, birkaç ay sonra kafamda bir kitap projesi olarak şekillendiğinde, ne kadar zor bir işe kalkıştığımın farkında değildim. Projenin ilk aşamasında, konuyla ilgili çıkan bütün haberleri incelemeye soyundum. Günlerce gazetelerin internet sayfalarında, içinde &ldquoBatman&ldquo sözcüğü geçen her haberi tek tek okudum. 2000 yılının Eylül ayından itibaren medyada yer almaya başlayan haberlerin, büyük ölçüde yol gösterici olduğunu söylemem gerek.
Gazete haberlerini incelerken, bir yandan notlar aldım, görüşmem gereken ilgili kişi ve kurumların listesini çıkardım. Öte yandan, haberlerin tarafsızlıktan uzak ve &ldquoçarpıcı&ldquo olmaya çalışan tarzını da gözden kaçırmamaya çalıştım. Bir süre sonra yüz yüze yaptığım görüşmeler, gazetelerin intiharları ele alma yönteminden rahatsız olmakta haklı olduğumu gösterdi. Batmanlılar da, haklarında çıkan haberlerden hiç memnun değildi. Onlar da, &ldquokadın&ldquo ve &ldquoölüm&ldquo temalarının yanyana geliş şeklini birer &ldquomagazin&ldquo malzemesine dönüştüren medyadan şikâyetçiydi. Yayınlanan her haberin, intiharı modaya dönüştürdüğünden ve ölümlerin bu yüzden arttığından yakınıyorlardı. Gerçekten de, gazetelerde yer alan her ölüm haberinin, hayatlarında bir kez bile olsa &ldquoses getirmek&ldquo, &ldquofark edilmek&ldquo isteyen genç kızların ölüme daha kolay yönelmelerine sebep olduğunu bizzat gözlemledim.
Medya organları, bölgenin yıllardır süren ihmal edilmişliğini, sadece çatışmalara ve faili meçhul cinayetlere konu olan öznelliğini göz ardı ettiler. Bölge insanının ilk kez özel hayatıyla gündeme geldiği gerçeğini ihmal ettiler. Kadınların ve genç kızların birer namus simgesi olduğunu, intiharın bölge için &ldquoayıp&ldquo, &ldquogünah&ldquo ve &ldquoutanç&ldquo olarak algılandığını unuttular. Kurcaladıkları her özel yaşam, deşifre ettikleri her yeni isim, listeye yeni isimlerin eklenmesini de beraberinde getirdi. Savaş psikolojisini, yoksulluğu, sürgünü ve yıllarca sadece hayatta kalabilmek için verilen mücadeleyi hiçe sayan haberler, bölge insanının ölümden korkmak bir yana, ölümü kurtuluş olarak gördüğü gerçeğinin yok sayılmasının sonucuydu.
Medya mensupları turist kafileleri gibi doluştukları kentte, mikrofonlarını, teyplerini uzattıkları her yeni insanın ilk defa önemsendiği zannına kapıldığını akıllarına bile getirmedi. Batmanlılar, değişir zannettikleri yaşamlarının bir-iki gazete haberiyle değişmeyeceğini çok geçmeden anladılar ve eski kapalı kutularına geri döndüler. Batman intiharları ise, önce gazetelerin birinci sayfalarından üçüncü, dördüncü sayfalarına, ardından da kısa haber sütunlarına düştü.
Projenin önemli ayaklarından birini intiharlarla ilgili araştırma yapan kurumların çalışmalarına ulaşmak oluşturdu. Üç yıl önce ilk araştırmayı yapan Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi&rsquonin yanı sıra Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Batman Barosu&rsquonun çalışmaları belge niteliği taşıdığından, önemli bölümlerine kitapta yer verdik. Dicle Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından yapılan Diyarbakır ölçekli araştırma, konuyla ilgili yapılan ilk ve tek bilimsel çalışmaydı. 1997&rsquode Diyarbakır kent merkezinde yaşanan intiharların dosyaları incelenerek ortaya çıkarılan verilerin, Güneydoğu&rsquodaki intiharların habercisi olduğu ortaya çıktı. Ne var ki, araştırma ancak Batman intiharları kamuoyuna yansıyınca hatırlandı ve tozlu raflardan indirilerek tartışmaya açıldı.
Batman&rsquola ilgili ilk resmi çalışmayı, Batman Valisi İsa Parlak&rsquoın çağrısıyla kente gelen Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu uzmanları yaptı. Batman&rsquodaki resmi ve sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan görüşmeler sonucu hazırlanan bir rapor kamuoyunda ses getirdi. Özellikle polis ve askerlerle kurulan duygusal ilişkilerin intiharların nedenlerinden biri olduğu yönündeki saptama, bir devlet kurumundan beklenmeyecek kadar cesurdu. Ancak Aile Araştırma Kurumu&rsquonun çalışması, kitabın tamamlandığı şu günlerde hâlâ rapor aşamasındaydı.
Batman&rsquoı konu alan ikinci araştırma, bir uzman heyetini Batman&rsquoa gönderen Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapıldı. Bir yandan bilimsel görüşler içeren Diyanet araştırması, diğer yandan intihar gerekçeleri arasında sıraladığı bölge insanının din mefhumundan uzaklaşması gibi tespitlerle, kendisiyle çatışan içeriğiyle dikkat çekti. Çalışma, gençlere dine ve Allah&rsquoa yönelme çağrısıyla son buldu.
Son ve dikkate değer bir araştırma ise Batman Barosu&rsquondan geldi. Çoğunluğunu Batmanlı avukatların oluşturduğu Baro Kadın Komisyonu tarafından yapılan çalışma, intihar mağdurlarıyla birebir görüşülerek ve ayrıca konu ile ilgili resmi belgeler incelenerek yapılan tek araştırma. Sosyolojik bir araştırmanın avukatlar tarafından yapılmasının ilginçliği bir yana, Baro kadın intiharlarını en ciddiye alan ve takip eden kurum durumunda. Batman&rsquoı son yarım yüzyılıyla tahlil eden araştırmada, kentin coğrafi ve sosyolojik yapısına da ayrıntılarıyla yer verildi.
Gazete haberleri ve araştırmalardan sonra, projenin ikinci aşamasında Batman&rsquola uzun süren telefon trafiği başladı. İstanbul&rsquoda yaşayan Batmanlı dostlarla uzun süren görüş alışverişleri, İstanbul&rsquoda Batman&rsquoı yaşamamın ilk adımını oluşturdu.
Bu çalışma için bir süre Batman&rsquoda kaldım. Yukarıda sözünü ettiğim araştırmalara yansımayan kadın psikolojisini gözlerimle gördüm. Hayatından memnun erkeklerle, hayatı reddetmeye dünden hazır kadınlarla konuştum. Ve Batman&rsquoın kadın-erkek, genç-yaşlı demeden ölümü kanıksadığını dehşetle izledim. Kafeteryalarda el ele tutuşan gençleri gördüğümde duyduğum mutluluk, düzgün Türkçe&rsquolerini işittiğimde ve Batman Meslek Yüksek Okulu&rsquonun Batı bölgelerinden gelen öğrencileri olduğunu anladığımda hayal kırıklığına dönüştü. Birileri tarafından bittiği söylenen savaşın ve sağlandığı iddia edilen huzur ortamının, daha derinleşip evlerde yeni cepheler açtığını anladım.
Çalışma sırasında, Kürt olmanın ve Kürtçe bilmenin avantajlarından söz etmem gerek. Ancak konuşacağım kadınların da özel yaşamlarını anlatmadaki ketumluğuyla ünlü Kürt kadınları olması, çalışmanın önemli bir zorluğunu da oluşturacaktı. Bu zorluğu Batmanlı dostlarımın referanslarıyla aştım. Kapılarını çaldığım bütün aileler, yaşadıkları gerçeği dillerinin döndüğü kadarıyla anlatmaya çalıştı.
İntiharların fazla kurcalanmasını istemeyen aileler ve kurumlara ise bir dokunduk bin ah işittik. İçeri alınmadığım evleri dışarıdan gözlemekle yetindim. Gözleri kapalı bile hissedilen yoksulluk, çarpık kentleşme, kadınlara yasak sokaklar, sadece erkeklerin oturduğu kafeteryalar, birer ibadethaneye dönüşen parti büroları, ince belli bardaklarda sunulan kaçak çayların eşliğinde yapılan sohbetler, intihar atmosferini solumama yardım etti.
Ağızlarını PKK ile açıp Hizbullah&rsquola kapatan her Batmanlı için ölüm, elini uzattığında ulaşabileceği kadar yakındı. Batmanlı öğretmenler, 8-9 yaşlarındaki öğrencilerinin sokak ortasında tanık oldukları cinayetleri anlattı. İntiharları durdurmak için canla başla çalışan Batmanlı avukatların bir yandan yardım çığlıkları atarken, diğer yandan intihar teşebbüsünde bulunan kız kardeşlerinin öykülerini anlatmamayı tercih etmesi ilginçti. Batmanlı aileler, &ldquoözgür Kürdistan&ldquo hayallerinin söndürülmesinden yakındılar. Batmanlı politikacılar, topu yine Ankara&rsquoya attılar. Batmanlı erkekler sokaklarda, internet kafelerde, kahvehanelerde erkek erkeğe muhabbet edip, hayallerindeki kadınları ararlarken Batman&rsquoın mülki ve idari erkânı güvenlik güçlerine borçlu olduklarını söyledikleri huzur ortamının memnuniyetini yansıttılar. Batman&rsquoın &ldquokurtarılmış&ldquo genç kızları ÇATOM&rsquolarda halı, kilim dokurken yaşadıkları sanal mutlulukları ezberden anlatır gibiydiler. Batman&rsquoın aydınları &ldquoVizontele&ldquoyi izlemek için Diyarbakır&rsquoa gittiklerini gururla karışık bir buruklukla anlatırken, yeni açılan Bahar Kültür Merkezi&rsquoni dolduran Batman&rsquoın hızlı-politize gençliği intihar edenlere uzak bir iklimde büyük bir coşkuyla 2001 Nevroz&rsquouna hazırlanıyordu.
Tüm bunlar olurken, Batmanlı genç kadınlar hayatın diğer yüzünü televizyonlarda izlemeye devam ediyordu. Batman&rsquoın tek caddesi olan Tekel Caddesi&rsquonde yürüme şansı olanlar, sabah bu yoldan okula giden ve akşam yine aynı yolu kullanmak zorunda olan öğrenci kızlar ile resmi kurumlarda çalışan kadınlardı. Bunun dışında sokaklarda &ldquodişi&ldquo bir ize rastlamadığımı söylemem gerek.
Tüm bunlar olurken, Batman&rsquoın kenar mahallelerinde yeni intihar senaryoları yazılıyordu. &ldquoMutlu&ldquoyu oynayanlar, küçük-güzel evlerinde kocalarının eve dönüşünü bekleyip, evcilik oyununa kaldıkları yerden devam ederlerken artık oyun oynamaktan yorulanlar eski kanlı sokakları özlüyorlardı. Gidilecek dağ düşü kuranlar Medya TV&rsquonin &ldquoEy Raqip&ldquole biten son dakikasına kadar uzaktan kumanda ile bütünleşirken, Brezilya dizilerinde yaşanan aşkları birer beyaz atlı prense dönüştürdükleri polis ve subaylarla yaşayacaklarını sananlar, ertesi günkü kaçak randevunun düşlerini kuruyordu. Lise önlerinde &ldquosota&ldquoda bekleyen asker cipleri yeni &ldquoyalan&ldquo aşkların yolunu çizerken, bir yandan da yeni namus cinayetlerinin kapısını aralıyordu.
Tüm bunlar olurken, Batman Devlet Hastanesi&rsquonin morguna yeni kadın cesetleri geliyordu. Evli-bekâr, genç-yaşlı, çocuklu-çocuksuz, esmer-kumral kadın cesetleri. Kimi silahla, kimi kendisini asarak, kimi ilaçla son verilen yaşamlar morgun soğuk dolaplarında otopsi için sırasını bekliyordu.
Tüm bunları gözlerken, İstanbul&rsquoda yaşayan bir Kürt kadını olmaktan yakınmalarımı anımsadım. Ve ilk defa o günlerde işsiz bir gazeteci olmaktan, böyle bir kitap yazmama neden olduğu için memnun oldum. Tanık olduklarımın hayal ettiğimin çok ötesinde olduğunu gördüğümde, bir kez daha hayatını bizlerin eğitimine adayan babam İsmail Halis&rsquoe ve hayatı boyunca üstünden çıkarmadığı şalvarıyla ömrünü bize vefa eden annem Makbule Halis&rsquoe minnet duydum. Onların özverisi olmasaydı, Doğu&rsquonun, Güneydoğu&rsquonun intihar kurbanı kızlarından biri olabileceğim ihtimali bir kez daha canlandı kafamda. İlk kitap olmanın bütün amatörlüklerini içeren bu çalışmayı, doğup büyüdüğüm ve beni yetiştiren topluma vefa borcumu ödemenin ilk adımı saydım.
Mekânın Güneydoğu, kahramanların Kürt, konunun intihar olması çalışmanın en önemli dezavantajlarını oluşturdu. Düne kadar kanla, &ldquoterör&ldquole, cinayetlerle eşdeğer tutulan bir coğrafyada, insanların hele kadınların özel yaşamlarına girmeye çalışmak, gerçekten zordu. Aşklarını &ldquoayıp&ldquolanarak yaşayan, özlemlerini hiçbir zaman dile getirmeyen genç kadınlar, kendilerine onyıllardır belletilen özgürlük düşünün peşinde olduklarını söylediler. Birçoğu yaşadıkları sıkıntıları kendileri bile çözemezken, &ldquobirey&ldquo olmanın arifesinde olduklarını yarım-yamalak Türkçe&rsquoleriyle, utana sıkıla anlattılar. Okula gitmek istediklerini, çalışmak istediklerini, sokaklarda &ldquodamgalanmadan&ldquo dolaşmak istediklerini anlatırlarken bunun doğru olup olmadığından hâlâ emin değillerdi.
(...)
(Sunuş, s. 13-18)